- Trump, ABD’nin küresel değil, Batı Yarımküre odaklı bir dış politika izleyeceğini sinyalliyor.
- Monroe Doktrini’nin yeniden canlanması, ABD’nin bölgesel hegemonya kurma isteğini gösteriyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Kanada, Grönland ve Panama Kanalı’na yönelik toprak talepleriyle Monroe Doktrini’ni yeniden canlandırıyor. 1823’te ilan edilen bu doktrin, ABD’nin Batı Yarımküre’deki egemenliğini garanti altına almayı amaçlıyordu. Trump ve ekibi, bu politikayı hem ekonomik güvenliği sağlamak hem de bölgesel kalkınmayı teşvik etmek için kullanmayı planlıyor.
Ekonomik olarak, Batı Yarımküre 36 trilyon dolarlık nominal GSYİH ve 70 bin doların üzerindeki kişi başına düşen gelirle Doğu Asya’dan çok daha güçlü. Ayrıca, ticaretin GSYİH içindeki payı %10’un altında, yani bölge dışına olan bağımlılığı düşük. Bu ekonomik kapalı devre sistemi, Trump’ın bölgesel gücünü artırmasına olanak sağlıyor.
Ancak bu yaklaşımın zayıf yönleri de var. Bölgesel entegrasyon düşük ve ülkeler arası ticaret zayıf. Bu durum, uzun vadede ekonomik büyümeyi kısıtlayabilir. Ayrıca, Brezilya, Şili, Peru ve Venezuela gibi Çin ile güçlü ticari bağları olan ülkeler, ABD’nin hegemonyasına karşı direnebilir. Trump’ın Meksika ve Kanada’ya uyguladığı gümrük vergileri gibi yöntemlerle zorlayıcı bir politika izlemesi, bölgesel istikrarı bozabilir.
Uzun vadede bu politika, küresel düzeni ve ABD’nin geleneksel müttefiklerini riske atabilir. Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeler için belirsizlik yaratırken, dünya ekonomisini daha az verimli bir bölgesel sisteme sürükleyebilir. Ancak Trump’ın hedefi, Batı Yarımküre’nin dünyanın geri kalanına göre daha güçlü kalması olabilir.
Yazının tamamını ve İngilizce orijinal halini okumak için tıklayınız…