İngiltere’de aşırı sağ siyasetçiler ve yorumcular, yıllardır Müslümanlar hakkında ırkçı söylemler yayarak toplumda tehlikeli bir atmosfer yarattılar. Bu durum, son dönemde yaşanan şiddet olaylarına zemin hazırladı. Önde gelen isimler arasında Nigel Farage, Suella Braverman ve Douglas Murray bulunuyor. Farage, hiçbir kanıt olmaksızın Müslümanların dörtte birinin İngiltere için tehdit oluşturduğunu iddia etti. Braverman, içişleri bakanı olarak İslamofobi’yi meşrulaştırdı. Murray ise, İslamcı aşırılıkla mücadelede “sevmediğimiz” kişilerin de kullanılmasını önerdi.
Bu hafta, aşırı sağın Müslüman karşıtı söylemlerinin doruğa ulaştığı bir dönemde, Müslüman topluluklar sokağa çıkarak faşistlere karşı direndi ve polisle birlikte düzenin sağlanmasına katkı sundu. Olaylar sırasında birçok otel kundaklanmaya çalışıldı ve polisler taşlı saldırılara maruz kaldı.
Bu şiddet olayları, aşırı sağ ile İsrail yanlısı bazı grupların ortak çıkarları doğrultusunda birleştiğini gösteriyor. Müslüman topluluklara karşı yürütülen bu kampanyalar, sadece Müslümanları değil, aynı zamanda faşizme karşı olan diğer toplulukları da hedef alıyor.
Bu durum, Müslümanlar ve Yahudileri faşizme karşı birleştirecek yeni bir liderlik ihtiyacını ortaya koyuyor. Britanya’nın geleceği, bu tür bir dayanışmaya bağlı olabilir.
Yazının tamamını ingilizce orjinal haliyle okumak için tıklayınız.